İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
-İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali-
İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’den okuduğum ilk kitaptı -ayrıca bir kitap için yaptığım ilk yazılı eleştiri olacak- ve söylemeliyim ki nefis bir yemek yemişim gibi harikaydı. Şahsen ben çok beğendim. Her şey açık ve net bir biçimde seriliydi. Yazarın kalemi akıcı ve kendine özgü, güzel bir üsluptu. Okuyalı birkaç ay olsa da hala tesiri içerisindeyim.
Bireylerin iç dünyasını ve çatışmalarını çok güzel yansıtan psikolojik bir romandı. Kitapta “İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaça itiyadı var.” diye bahsedilen bir sıkıntı ya da netice olarak öyle adlandırılmadığı halde bir şeytan var. Karakterimiz Ömer’de dik duruş sergileyemeyen, özgüvensiz, sürekli bahanelere başvurup bu şeytanın kanatlarının altına saklanan, tıpkı bir ana kuzusu gibidir. Bunu bir oyuncak gibi üstüne gelen herkese karşı kullanan Ömer, kitabın sonunda az çok durumun farkına varmış olsa da son pişmanlık neye yarar diyerek onu nazik bir şekilde güzelce hırpalayıp kendine getirmek lazım gelirdi. Sinir bozucu olan bu durum karşısında üzgünüm ama Ömer bu şeytanı kitabın sonuna kadar bahane ederek bir arpa kadar yol aldığı için onu ayakta alkışlamak istiyorum. Hayır, Ömer ile dalga geçmiyorum aksine Ömer’i bu konuda kıskanıyorum. Çünkü o çorba gibi olan aklıyla neticede hem kendisi hem de Macide için iyi bir karar verebilmesi beni oldukça şaşırttı. Ne de olsa bu basit bir şey değil ve herkesin aynı şartlar içerisinde bu şekilde yapabileceğini de düşünmüyorum. Başlarda bende gel git yaptıran bir karakter olsa da onu anlayabilmek pek de zor olmadı. Yeri geldiğinde haklı, yeri geldiğinde de haksızdı. Fakat dediğim gibi netice olarak bu şeytanın farkına varması, akıllıca kararlar alması oldukça etkileyici ve güzel bir bitişti.
Evet, Macide için konuşmak gerekirse dünyada güvenmek konusunda en saf kişinin o olduğunu düşünüyorum. Ömer’i sürekli alttan aldı, onun için her şeye katlandı ve ona güvendi, işte bu yüzden Macide’ye öyle dedim. Bana bazen resmen Ömer’in koynuna atlamış, çeşitli gönül duygularına aç bir karakter gibi gelse de özünde gerçekten de öyleydi. O yüzden bu konuda ona acıyorum, birazcık şanssızdı. Fakat Macide’nin Ömer’le sadece sevgi için beraber olduğunu da düşünmüyorum. Macide bir yere ait hissetmek istedi, sığınmak istedi. Bunun için de en iyi seçenek olarak elbette Ömer’in önce sıcak olan fakat sonradan soğuyan kollarını tercih etmişti. Bilmiyorum, Macide oldukça akıllı ve sorgulayan bir karakter. Keşke bu düşündüğü, sorguladığı şeyleri herkese açık bir dille söyleyebilse. Çünkü o bunları düşünene, emin olana ve söyleyene kadar olay ya kapanıyordu ya da neticeye varıyordu. Mesela Ömer’e yazdığı mektupların öylece kalakalması gibi. Fakat bence o da romanın sonuna doğru daha aklı selim bir karakter olmaya başlamıştı diyebiliriz.
Bedri, Macide ve Ömer için kendini harcayan, önemli karakterlerden biriydi. O olmasaydı romanda çoğu şey eksik kalırdı. Belki de Ömer hala akıllanmazdı, Macide tek kalırdı, bilemeyiz. Söylemeliyim ki aralarında en eli yüzü düzgün olan, kanımın en çok ısındığı, favori karakterimdi Bedri. Güzel bir şekilde, mantık çerçevesi içerisinde daha çok şekilde nitelendirebileceğimiz konuşmaları vardı. Bunlar beni oldukça etkiledi. O yüzden Bedri hakkında daha fazla konuşmanın lüzumu olduğunu sanmıyorum.
Sabahattin Ali, toplumun, bireyin içinde gerçekleşen psikolojik, ahlaki ve daha birtakım olayları bu kitaba ustaca aktarmış diyebiliriz. Bu romanda anlatılanlar benim de bir zamanlar yaşadığım sıkıntıyı anlayabilmemi kolaylaştırdı. Fakat öğrendim ki içimizdeki şeytan kaçamaktan, iradesizlikten, bilgisizlikten başka hiçbir şey değildi. Keşke daha önce okusaydım, dediğim bir kitap kendisi. Yüzeysel bir şekilde ele almaya çalıştığım eleştirimi okuduğunuz için teşekkürler.
Yorumlar
Yorum Gönder