Kayıtlar

Ben Deniz

Merhaba, ben Deniz. Bu yazımda sizlere uzunca bir şekilde hayatımdan bahsedeceğim yani bir otobiyografi yazısı olacak. Aslında bu yazıyı atarken utanıyorum, çünkü çok geç kaldım, notuma falan yansımayacak fakat artık bunun için yapabileceğim hiçbir şey yok. Öğretmenimi de çok uğraştırdım, yaşattığım zorluk için de çok özür dilerim. Şimdilik bunları kafama takmamaya çalışarak on beş yıllık hayatımı yazacak ve gözler önüne sermiş olacağım. Sıkmayayım, hemen başlayayım. 8 Nisan 2010’da, sabah sularında, hiç beklenilmeyen bir şekilde İstanbul Bağcılar’da doğdum. Beklenilmeyen bir şekilde diyorum çünkü ikizimle beraber daha yedi aylıkken doğmuşuz. Hatta teyzem rüyasında bizim erken doğduğumuzu bile görmüş. Anneme de, İstanbul’dan ayrılmamasını söylemiş fakat annem onu dinlemeyip, Tekirdağ’a yani Çakıllı’ya tek başına dükkanımızı zar zor işleten babama yardımcı olmak amacıyla geri dönmüş. İşte biz de o sabah birer sürpriz gibi doğmuşuz. Velakin insan gibi ne cepte para ne de sırtta kıyafet v...

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

-İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali- İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali’den okuduğum ilk kitaptı -ayrıca bir kitap için yaptığım ilk yazılı eleştiri olacak- ve söylemeliyim ki nefis bir yemek yemişim gibi harikaydı. Şahsen ben çok beğendim. Her şey açık ve net bir biçimde seriliydi. Yazarın kalemi akıcı ve kendine özgü, güzel bir üsluptu. Okuyalı birkaç ay olsa da hala tesiri içerisindeyim. Bireylerin iç dünyasını ve çatışmalarını çok güzel yansıtan psikolojik bir romandı. Kitapta “İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var. Tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaça itiyadı var.” diye bahsedilen bir sıkıntı ya da netice olarak öyle adlandırılmadığı halde bir şeytan var. Karakterimiz Ömer’de dik duruş sergileyemeyen, özgüvensiz, sürekli bahanelere başvurup bu şeytanın kanatlarının altına saklanan, tıpkı bir ana kuzusu gibidir. Bunu bir oyuncak gibi üstüne gelen herkese karşı kullanan Ömer, kitabın sonunda az çok durumun far...

Kitap Okumak Gerekli Midir?

Kitap Okumak Gerekli Midir? “Kitap okumak gerekli midir?” sorusu benim için oldukça kafa karıştırıcı bir soru oldu. Hatta öyle ki kafama destelerce ağır şeyler konulmuştu ve düşündükçe devrilip benden tekrardan yerine konulmalarını istiyorlardı. Bu döngünün içinde dedim ki artık herhalde saçlarıma aklar inecek, cildim bir anda elli kat kırışacak ve ben bir bunak karıya dönüşeceğim. Efendim, lütfen, alt tarafı bir soru deyip geçmeyin. Bu öyle bir soru katiyen değil benim gözümde. Çıldıracak gibi oluyorum, buhranlar beni kendi içine çekmiş gibi hissediyorum, düşündükçe derinlere iniyorum, bazen dalıyorum bazen çıkıyorum, başıma sızılar giriyor. Tamam, belki de biraz abartmışımdır fakat bu soru çarşamba günü sabah saatlerinden şimdiye kadar kafamda tilki gibi dolaştı durdu. Bu öyle bir tilki ki beni iki arada bir derede bıraktı. Herkese, tanıdığım herkese neredeyse sordum bu soruyu. Utanmasam yolda giderken birinin kolundan tutup “Efendim, affedin. Sizce şu sorunun cevabı nedir...” fakat...

Soğuk Evim

-Soğuk Evim- Grinin mermeri dört bir yanımda şimdi, Üstte kara toprak, her karışı çiçekli, Hangi tür çiçektir bunlar, karanfil mi?  Gelmez kokusu, burnum kanmış meğerki. Duyuyorum sesinizi evvela, Birinizin gözleri iki çeşme, Diğerinizin de içi karmaşa, Yer değiştiriyorlar sırasıyla. Bastığım toprak üstüme çıktı gayrı, Kuruttu derimi, kırdı kanadımı. Senden yaratıldım, koynuna sığındım, Seni kendime sopsoğuk bir ev yaptım. Acımıyor zaman, acıtmıyor ölüm.

04.17

-04.17- Ben şu an masamın başındayım, önümde tabletim, bu haftanın blog yazısını yazıyorum. Ellerim titriyor, aklımda bir şeyler durmadan geziyor; oradan, şuradan, buradan bir şeyler almaya çalışıyor, tıpkı kışa hazırlanan bir karınca gibi hissetmeme neden oluyordu. Aralıksız düşünüyordum, zihnimde bir yerler oluşturuyordum ve o oluşturduğum yerler aslını televizyonlarda gördüğüm kadar net değil, bulanık. Fakat kendimi orada düşünüyorum, kendimi oraya koyuyorum. O vakte götürüyorum, oradaki bir deliğe sokuyorum, o halde neler düşünürdüm diye düşünüyorum ve kafamı o düşüncelerin oltasına bırakıyorum. O vakit onlar nasıldı? İşte bu yazı bu sorumun, sorumuzun cevabı. O anda bir şeyler oldu ve o şeyler benim omuzlarımdan sıkıca tutup sanki bir kâğıdı buruştururmuş gibi beni de buruşturdu. Küçücük kâğıttan bir top gibi oldum, canım çok yanıyordu, ses edemiyordum. Elim, kolum, bacaklarım, kısacası vücudumdaki hiçbir uzvu hareket ettiremiyordum, gözlerim dahil. Kapalılar, çünkü zarar görsünle...

Birinci Yarıyıl

-Birinci Yarıyıl- Birinci yarıyıl, kendimden beklemediğim bir şekilde bir sürü hayal kırıklıklarıyla, trajikomikliklerle ve bunun gibi birçok şeyle doluydu. Derslerim için konuşmak gerekirse, ben sanardım ki derslerime çalışırım, güzelce sınavlarıma girer sonrasında da iyi beklentilerle çıkar, onları da karneme yansıtır, dönem bitince de belgemle karnemi alırım sanıyordum. Böylece ömrümde bir kere yaşayacağım koca lise hayatımın ilk dönemini arkamda bırakmış olur, sonrasında da üç buçuk sene daha liseye gideceğim diye düşünüp gözümü korkutup stresin en büyüğünü evime giden yol boyunca yaşarım diye tahmin ediyordum. Çünkü her zaman böyleydi, her şey böyleydi, ben hep böyleydim, böyle de sürer sanıyordum yani daha doğrusu sürdüreceğimi sanıyordum. Okula başladığım ilk günkü darbeden beri sayacın başladığını biliyordum ve gelin görün ki bu karne gününde bile artık bir elimin parmaklarını geçen darbelerden bir tane daha yemiş oldum. E, niye kendini buna hazırlamadın, diye soracaksanız ben ...

Sınavlar ve Okulum

-Sınavlar ve Okulum- Sınavlar bana açıkçası iki ucu boklu değnek gibi geliyor. Yapsan ayrı bir dert yapmasan ayrı bir dert gibi. Öğrenciler sınav haftasında üçe ayrılır: sınava çalışmaya son gece hatta son derse bırakanlar, sınav haftasından önce düzenli çalışanlar ve olacak sınavlara hiç çalışmayıp önem vermeyenler hatta sınavlardan bile haberdar olmayan öğrenciler diye. Sınav haftası gelip çattığında öğrencinin stres, kaygı, korku ve her şeyi ihtimale bırakma isteği ile dolu bir haftası da başlamış oluyor. Günler onun için su gibi akıp gidiyor ve nasıl geçip gittiğini bile anlamıyor, sınav haftasından önce ve sınav haftasında da gecelerce ders çalışıp kendini paralıyor, bazen ise sınavdan önceki derslerde öğretmenine fark ettirmeden gizlice sınava çalışıyor, sınavlara sadece “geçmek, sınıfta kalmamak” maksadıyla bakıyor haliyle işin sonucunda da hiçbir şey öğrenemeyen, bu işten kendisi için bir verim sağlayamayan, sadece zamanının büyük bir kısmını boşa harcamış bir öğrenci haline g...